Skip to main content
The psychoanalytic analysis method aims to identify the artist's life experiences, traumas, traces of his self and traces of his psychic structure in the work revealed in the visual arts. The facts intended to be revealed in question... more
The psychoanalytic analysis method aims to identify the artist's life experiences, traumas, traces of his self and traces of his psychic structure in the work revealed in the visual arts. The facts intended to be revealed in question reveal the autobiography of the artist in his work. While examining the psychic structure of the artist, it was determined that the artist produced autobiographical works with a Feminist approach, sometimes with life experiences and early effects on the artist's psyche. While feminist artists aimed to defend gender equality and women's rights and freedoms, they realized this through their own life experiences, and in this context, the facts related to the feminist approach were transferred to art in their own psychic structures and unconsciously. In this context, the research aims to examine the works of two prominent female artists in Feminist Art, Louise Bourgeois and Tracey Emin, to examine their psychic structures with the psychoanalytic analysis method, to reveal the autobiographical facts and to determine the feminist phenomena in the artist's Psyche. In the study, it was determined that the two female artists included in the sample revealed the Feminist phenomena stemming from their experiences, as well as the situations that exist in the existential development of the individual in the pasicaanalytic context, and the Feminist phenomena from the unconscious phenomena.
Einfuhlung kavramini yerine gecme, dahil olma yaklasimlari ile bu arastirma yazisinda tanimlamaya gidilmistir. Bu yaklasimlarin sanatsal ifade surecinde Einfuhlung kavrami, Tracey Emin’in ‘‘1963-1995 Yillari Arasinda Uyudugum Herkes’’,... more
Einfuhlung kavramini yerine gecme, dahil olma yaklasimlari ile bu arastirma yazisinda tanimlamaya gidilmistir. Bu yaklasimlarin sanatsal ifade surecinde Einfuhlung kavrami, Tracey Emin’in ‘‘1963-1995 Yillari Arasinda Uyudugum Herkes’’, (Everyone I Have Ever Slept With 1963-1995), ve ‘Yatagim’ (My Bed) eserleri ornekleminde cozumlenmistir. Cozumlemede temel nokta izleyici-kendisi(sanatci)-yerine koyma birlesiminde einfuhlung’un gerceklesimi eserlerin olusumunda yer almasidir. Einfuhlung kavraminin ikincil cozumlenmesinde eserlerde ki Einfuhlung kavraminin sanatsal ifadeye dahil edilmesi surecindeki etken-etkilenen incelenmistir. Bu yaklasimda eserlerde etken-etkilenen yaklasimini analiz etmede en onemli asama arastirmanin temel yaklasimina sorulan soru einfuhlung’u izleyiciye aktarilma ve aktarma surecindeki metafor kullanimlarinin iliskisel anlamlari cozumlenmeye dahil edilmesi acisindan onemlidir.
Aşkın ve aşmak kavramlarından türeyen “aşkınlık” kavramı “aşkın olma durumu” anlamına gelmektedir. Aşkın kavramı ise, “benzerlerinden üstün” ve “çok fazla” gibi anlamları tanımlamaktadır. Aşkınlık kavramı felsefe alanında üstünde oldukça... more
Aşkın ve aşmak kavramlarından türeyen “aşkınlık” kavramı “aşkın olma durumu”
anlamına gelmektedir. Aşkın kavramı ise, “benzerlerinden üstün” ve “çok fazla” gibi anlamları
tanımlamaktadır. Aşkınlık kavramı felsefe alanında üstünde oldukça yaklaşımlar geliştirilmiş bir
kavramdır. Bu bağlamda, felsefi yaklaşımda en genel anlamda aşkınlık kavramının, “Bilincin
dışında, varlığın ötesinde olma durumu” olarak açıklandığı görülmektedir. Sanatsal alanda ise;
aşkınlık kavramı, deneyimlenen dünyanın ötesinde olma ya da üstüne çıkarak aşkın dünyaya
ulaşmanın ruhsal etkileriyle ortaya koyulan sanatsal ürünleri açıklamak adına kullanılmaktadır.
Sanatta aşkınlık sanatçının kendisini aşma durumudur ve iyi olarak nitelendirilebilecek sanatsal
ürünler, alıcı/izleyiciye de bu aşkınlık durumunu hissettirmektedir. Aşkın olma ve yücelik gibi
kavramların sanatçıya atfedilmesi yeni bir durum olmamakla birlikte, sanatçının dünyayla ilişkili
anlamların üstüne çıkmasını nitelendirmektedir. Dünyanın tanığı olan sanatçı, tanıklığını nesneyle
ilişkisiz bilgi ve nesnenin üretimiyle ilgili öznel yargılardan uzaklaştırmalıdır. Böylelikle, sanatsal
üründe deneyimlenen aşkınlık ortaya çıkabilmektedir. Aşkınlık ve sanat her zaman ilişki içerisinde
olmuştur. Gerçekliğin temsilini ortaya koyma görevi yüklenen sanat, aynı zamanda fiziksel
dünyanın ötesinde olma çabasıyla izleyicide çeşitli duygu durumlarını oluşturabilmekte ve nesnel
dünyanın sınırlarının ötesine geçerek bir şeyleri izleyiciye aktarabilmektedir. Sanatsal eserin etkisi
bağlamında izleyici yüksek bilinç düzeyine ulaşarak aşkınlaşabilmektedir. Plastik sanatlarda
aşkınlık, sanatçının kendisini aşması ve faklı teknik ve yöntemlerle eser ortaya koyması olarak da
açıklanabilmektedir. Bu sayede sanatçı, sınırları aşarak yeni ve tek olanı ortaya koymaktadır.
Aşkın (Transcendent) sanatın, yaratma süreci, zihinde canlandırma, tasarım nesneleri, organik
olanın sonluluk (ölümlülüğü) ve hacimsel, mekânsal, zamansal açıdan görünüşün ötesi yani
zorunluluğun, sonsuz, ölümsüz, görünüş ötesi, mutlak, soyut olandır. Bu bağlamda, araştırmada,
sanatta ve Çağdaş sanatta örnekleme alınan eserler üstünde, aşkınlık kavramı arayışları ve bu
kavramla ilişkili ortaya koyulan eserlerde nesnel gerçeklik dışında bir gerçekliğin-transendental
durumu irdelenmektedir.
Varlık bilimi anlamına gelen ontoloji kavramı, neyin gerçekten var olduğu, var olan şeyin hangi tarzlarının bulunduğu ve nasıl anlamlarda kullanıldığını araştıran felsefe alanıdır. Ontolojinin en temel sorusu “varlık nedir?” ve “bütünüyle... more
Varlık bilimi anlamına gelen ontoloji kavramı, neyin gerçekten var olduğu, var olan şeyin hangi tarzlarının bulunduğu ve nasıl anlamlarda kullanıldığını araştıran felsefe alanıdır. Ontolojinin en temel sorusu “varlık nedir?” ve “bütünüyle temel olan şeyler nelerdir?” sorusudur. Ontolojik yaklaşıma göre, Real (gerçek) Varlıklar ve İrreal (İdeal) Varlıklar olarak varlığın iki türü söz konusudur. Real varlıklar, duyular tarafından algılanarak bilimin incelediği varlıklardır. İdeal yani irreal varlıklarsa, duyularla algılanamayan, zihinsel düşünce süreciyle ve sezgiyle kavranan varlıklardır. Ontolojinin ise asıl amacı, bu irreal varlıklara ulaşabilmektir. Sanat yapıtının ise, ne şekilde varoluşunun olduğu sanat ontolojisi tarafından sorgulanmaktadır. Sanat eserinin ontolojik analizinde de real ve irreal tabakalar düzeni bulunmakta ve eserin yedi varlık tabakası bulunmaktadır. İlk varlık tabakası olan real tabakada, maddi olarak eserin ne olduğu açıklanmaktadır. İkinci tabaka olan varlık tabakasında eserdeki derinlik duygusu, ışık ve gölgenin belirlenmesi, figürler, nesneler ve objeler tanımlanmakta ve kompozisyon kurgusu açıklanmaktadır. Üçüncü varlık tabakasında, eserdeki hareket ögesi ve nasıl ortaya çıktığı ortaya koyulur. Dördüncü varlık tabakası ise, renk unsurunun ortaya koyulmasıyla ve rengin karakter ve armonisinin ortaya koyulmasını içermektedir. Beşinci varlık tabakası, figürlerin ruh hali ve beden yüz ifadelerinin ruhsal okumasını içermektedir. Altıncı varlık tabakasında ise, portrelerde görünen psikoloji belirlenmeye çalışılmalıdır. Yedinci ve son varlık tabakası ise idealite tabakası olarak tanımlanmakta, evrensel olarak idea olarak eserin arka planının ortaya koyulması söz konusudur. Bu tabakada eserin temel düşüncesi, felsefesi ve eseri biçimlendiren kavramlar ortaya koyulmalıdır. Sanatsal eserin ontolojik analizinde uygulanan bu yöntem, çağdaş sanatsal uygulamalarda da kullanılabilmektedir. Bu bağlamda, araştırmada örnekleme alınan Cindy Sherman ve Shirin Neshat’ın seçili otoportre eserleri, ontolojik analiz yöntemiyle analizi yapılmıştır. Ontolojik analizin tabakalarında, her iki sanatçının da fotoğraf alanında otoportre eserler ortaya koyduğu, bu otoportreleri ortaya koyarken kurgusal gerçeklik izleyiciye sundukları ve en derin ontik tabakada idealite oluşturarak feminist birtakım anlamları oluşturdukları tespit edilmiştir.
Yazılı ve sözlü açıdan, dilin düşünsel, kişilerarası ve metin işlevi bulunduğundan sözlü ve yazılı söylemlerin biçimsel ve işlevinin araştırılması 'söylem analizi'dir. Söylemin analiziyle, dil analizi ve dilsel ögelerin incelenmesi... more
Yazılı ve sözlü açıdan, dilin düşünsel, kişilerarası ve metin işlevi bulunduğundan sözlü ve yazılı söylemlerin biçimsel ve işlevinin araştırılması 'söylem analizi'dir. Söylemin analiziyle, dil analizi ve dilsel ögelerin incelenmesi yerine, söze dökülenin söz dizimsel ve semantik yapısının görünür kılınması hedeflenmektedir. Söylem analizinde, sosyal yaşamla ilişkili, yöntembilimsel ve kavramsal bir perspektifle, söylemin üstünde düşünülerek datalaştırılan bir analiz gerçekleşmektedir. Söylem analizinde, birçok disiplinin bakış açısı kullanılarak disiplinlerarası bir yaklaşım ortaya koyulmakta, heterojen ve nitel bir araştırma tekniği olduğu vurgulanmaktadır. Kişisinin sözlü ya da yazılı olarak ortaya koyduğu söylem, birçok bağlamda analiz edilebilmektedir. Bu bağlamlarla ilişkilendirerek analiz etme durumu, söylemin bir görsel araştırma yöntemi olarak kullanılabilmesine olanak sağlamıştır. Söylem analizi, söylem bağlam ve görsel bağlam olarak eseri analiz ederek eser ve sanatçının söylemlerinin ilişkiselliğinde içeriksel yapının görünür olmasını sağlamaktadır. "Nan Goldin'in 'Trixie on the Cot' eserinin, söylem bağlam ve görsel bağlam ilişkiselliğinde analizi nasıldır? problem cümlesinden yola çıkılarak gerçekleştirilen araştırmada, örnekleme alınan eser söylem analiz yöntemiyle irdelenerek, ortaya koyulan söylem ve görsel bağlamlar ilişkisinde incelenmiş ve kişisel söylemler ve eserin ilişkisellik içinde biçimlendiği tespit edilmiştir. Goldin'in eserinde, kişisel yaşamından travmaları ve Amerikan alt kültürüyle birlikte kullandığı figürle kendi yaşam tarzını eserlerine aktardığını söylemsel ve görsel bağlamlarda ortaya koyulmaktadır.
Göstergebilim, göstergeleri incelemekte olan bilim dalı olarak açıklanmakta ve gösterge dizelerini inceleyen bilim dalı olarak tanımlanmaktadır. Dilimize göstergebilim olarak giren bu kavram İngilizce Semiyoloji kavramından gelmektedir.... more
Göstergebilim, göstergeleri incelemekte olan bilim dalı olarak açıklanmakta ve gösterge dizelerini inceleyen bilim dalı olarak tanımlanmaktadır. Dilimize göstergebilim olarak giren bu kavram İngilizce Semiyoloji kavramından gelmektedir. Göstergebilimsel analiz yönteminde, göstergede, gösteren ve gösterilen arasında bir ilişki kurulmakta ve bu durum anlamlama olarak isimlendirilmektedir. Anlamlama süreci, gösterenin göstergesini, gösterilen olarak zihinde biçimlendirilmesini sağlayan süreç olarak açıklanmaktadır. Barthes, göstergebilimsel analiz yönteminde, düz anlam ve yan anlam kuramlarını ortaya koymuştur. Düz anlam ve yan anlam kuramları, anlamlamanın bir parçası olarak şekillenmektedir. Araştırmada, örnekleme alınan ve goblen duvar halıları kullanan iki çağdaş kadın sanatçının eserleri, görünenin ardındaki derin anlamları/yan anlamları ortaya çıkarmayı amaçlayan göstergebilimsel analiz yöntemiyle incelenmiştir. Bu bağlamda, her iki sanatçının da goblen duvar halılarını kişisel b...
Göstergebilim, göstergeleri incelemekte olan bilim dalı olarak açıklanmakta ve gösterge dizelerini inceleyen bilim dalı olarak tanımlanmaktadır. Dilimize göstergebilim olarak giren bu kavram İngilizce Semiyoloji kavramından gelmektedir.... more
Göstergebilim, göstergeleri incelemekte olan bilim dalı olarak açıklanmakta ve gösterge dizelerini inceleyen bilim dalı olarak tanımlanmaktadır. Dilimize göstergebilim olarak giren bu kavram İngilizce Semiyoloji kavramından gelmektedir. Göstergebilimsel analiz yönteminde, göstergede, gösteren ve gösterilen arasında bir ilişki kurulmakta ve bu durum anlamlama olarak isimlendirilmektedir. Anlamlama süreci, gösterenin göstergesini, gösterilen olarak zihinde biçimlendirilmesini sağlayan süreç olarak açıklanmaktadır. Barthes, göstergebilimsel analiz yönteminde, düz anlam ve yan anlam kuramlarını ortaya koymuştur. Düz anlam ve yan anlam kuramları, anlamlamanın bir parçası olarak şekillenmektedir. Araştırmada, örnekleme alınan ve goblen duvar halıları kullanan iki çağdaş kadın sanatçının eserleri, görünenin ardındaki derin anlamları/yan anlamları ortaya çıkarmayı amaçlayan göstergebilimsel analiz yöntemiyle incelenmiştir. Bu bağlamda, her iki sanatçının da goblen duvar halılarını kişisel belleklerinden elde ettikleri motivasyon ile sanatsal ürüne dönüştürdüğü tespit edilmiştir. Araştırmada, yapılan incelemelerde, Qualeasha Wood ve Louise Bourgeoise'in eserlerinin biçimsel olarak (gösterge) ortaya koydukları nesnelerin derin anlamında birtakım kurguların bulunduğu tespit edilmiş, göstergebilimsel analiz sayesinde bunları okumanın mümkün olduğu görülmüştür.
Zaman ve mekân insanın en temel varlık kategorileridir. Varlığını sür- dürdüğü anda kendisine eşlik eden zaman ve mekân kavramlarının zorun- luluğuna ilişkin, tarihsel olarak birçok düşünce ortaya koyulmuştur. An- cak, modern döneme... more
Zaman ve mekân insanın en temel varlık kategorileridir. Varlığını sür- dürdüğü anda kendisine eşlik eden zaman ve mekân kavramlarının zorun- luluğuna ilişkin, tarihsel olarak birçok düşünce ortaya koyulmuştur. An- cak, modern döneme gelindiğinde, Einstein’ın Görelilik Teorisi tam anla- mıyla bir kırılmaya neden olarak, zaman ve mekân kavramlarına bakış açı- sını değiştirmiştir. Bir birey olarak modern sanatçı da bu düşüncelerden et- kilenerek eserlerinde eşzamanlılık olgusunu ortaya koymaya başlamıştır. Modern dönemde özellikle kübizmde, parçalanan yapılar olan ko- laj/asamblaj teknikleriyle kendisini göstermeye başlayan ve nesnenin çeşitli açılardan betimlenmesini içeren eserler zaman ve mekânın eşzamanlılığını ortaya koymuştur. Eşzamanlılık olgusu, kübizmde, nesnenin çeşitli açılar- dan betimlenmesi şeklinde gerçekleşmiş, fütürizmde ise bakış açısı sabit- ken nesnenin hareketinin üst üste betimlenmesi şeklinde ortaya çıkmıştır. Ancak bu akımlardan sonra da bu eşzamanlılık etkisi sanatta bir kullanım biçimi olmaya devam etmiştir. 1960 ve sonrasını ifade eden çağdaş sanatta ve de enstalasyon sanatında, teknolojinin en üst seviyeye ulaşması ve bu- nun getirileriyle eşzamanlılık olgusu kullanılmaya devam etmiştir. Araş- tırmada, örnekleme alınan enstalasyon sanat eserlerinde, yoğunluklu ola- rak teknolojik olanakların da eşzamanlı betimlemede bir destekleyici araç olarak kullanıldığı, geçmişe ait olan zamansal ve mekânsal olguların, kur- gusal olarak şimdiki zamanda ve mekânda ortaya koyulması ile bir eşza- manlılık yaratıldığı tespit edilmiştir. Tüm bunlara ek olarak, eserin izleyici ile etkileşimine ve çevresinde/içinde gezmesine olanak sağlayan enstalas- yon sanatı, kübizmde ve fütürizmde olduğu gibi izleyiciye ortaya koyulan nesne ya da nesnelerin birçok açıdan görünümünü sunmaktadır.
Zaman ve mekân insanın en temel varlık kategorileridir. Varlığını sür- dürdüğü anda kendisine eşlik eden zaman ve mekân kavramlarının zorun- luluğuna ilişkin, tarihsel olarak birçok düşünce ortaya koyulmuştur. An- cak, modern döneme... more
Zaman ve mekân insanın en temel varlık kategorileridir. Varlığını sür- dürdüğü anda kendisine eşlik eden zaman ve mekân kavramlarının zorun- luluğuna ilişkin, tarihsel olarak birçok düşünce ortaya koyulmuştur. An- cak, modern döneme gelindiğinde, Einstein’ın Görelilik Teorisi tam anla- mıyla bir kırılmaya neden olarak, zaman ve mekân kavramlarına bakış açı- sını değiştirmiştir. Bir birey olarak modern sanatçı da bu düşüncelerden et- kilenerek eserlerinde eşzamanlılık olgusunu ortaya koymaya başlamıştır. Modern dönemde özellikle kübizmde, parçalanan yapılar olan ko- laj/asamblaj teknikleriyle kendisini göstermeye başlayan ve nesnenin çeşitli açılardan betimlenmesini içeren eserler zaman ve mekânın eşzamanlılığını ortaya koymuştur. Eşzamanlılık olgusu, kübizmde, nesnenin çeşitli açılar- dan betimlenmesi şeklinde gerçekleşmiş, fütürizmde ise bakış açısı sabit- ken nesnenin hareketinin üst üste betimlenmesi şeklinde ortaya çıkmıştır. Ancak bu akımlardan sonra da bu eşzamanlılık etkisi sanatta bir kullanım biçimi olmaya devam etmiştir. 1960 ve sonrasını ifade eden çağdaş sanatta ve de enstalasyon sanatında, teknolojinin en üst seviyeye ulaşması ve bu- nun getirileriyle eşzamanlılık olgusu kullanılmaya devam etmiştir. Araş- tırmada, örnekleme alınan enstalasyon sanat eserlerinde, yoğunluklu ola- rak teknolojik olanakların da eşzamanlı betimlemede bir destekleyici araç olarak kullanıldığı, geçmişe ait olan zamansal ve mekânsal olguların, kur- gusal olarak şimdiki zamanda ve mekânda ortaya koyulması ile bir eşza- manlılık yaratıldığı tespit edilmiştir. Tüm bunlara ek olarak, eserin izleyici ile etkileşimine ve çevresinde/içinde gezmesine olanak sağlayan enstalas-
yon sanatı, kübizmde ve fütürizmde olduğu gibi izleyiciye ortaya koyulan
nesne ya da nesnelerin birçok açıdan görünümünü sunmaktadır.
Bu makaledeki içerik atıfta bulunan kaynaklar ile desteklenmiş ve Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır. Uluslararası İnsan ve Sanat Araştırmaları Dergisi onaylıdır. The content in this article is supported by... more
Bu makaledeki içerik atıfta bulunan kaynaklar ile desteklenmiş ve Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır. Uluslararası İnsan ve Sanat Araştırmaları Dergisi onaylıdır. The content in this article is supported by attribution sources and licensed under the Creative Commons Attribution 4.0 International License. It is approved by the IJHAR.
1960 ve sonrası sanat hareketlerini işaret eden çağdaş sanatta, postmodernitenin kuramsal açıdan getirileriyle birçok kırılma ve sorgulama sanata dahil olmuştur. Toplumun bir parçası olarak sanatçı, bu sorgulamaların etkisiyle birlikte,... more
1960 ve sonrası sanat hareketlerini işaret eden çağdaş sanatta, postmodernitenin kuramsal açıdan getirileriyle birçok kırılma ve sorgulama sanata dahil olmuştur. Toplumun bir parçası olarak sanatçı, bu sorgulamaların etkisiyle birlikte, kendi benliğine ve belleğine yönelmiş, kendi belleğinden elde ettiği bellek anılarını bir sanatsal motivasyona çevirerek sanatsal ürünün içeriği haline getirmiştir. Bellek ilk çağlardan günümüze, felsefeden psikolojiye tartışılmış bir alan olarak, sanatta da her zaman sanatçının başvurduğu en temel kaynak olmuştur. Ancak, çağdaş sanatta içeriğin ortaya koyulan biçime göre önem kazanması nedeniyle sanatsal ürünü kavramak adına bu içeriksel yapının anlaşılmasını da zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda, çağdaş sanatçının otobiyografik verileri ve içeriksel açıdan ortaya koyduğu anı belleğinin tespiti önem taşımaya başlamıştır. Bu verileri otobiyografik araştırma yöntemiyle analiz etmek, sanatçının eserinin içeriksel yapısını görünür kılmada önem taşımaktadır. Görsel sanatlarda otobiyografik araştırma yöntemi, sanatçıların eserlerinde özne ve nesnenin aynı olması koşulunu sağlayan otoportre türünü, benlik aktarımını, geçmişi- anıları aktarma durumunu, psişik olguları ve duygusal aktarımları kapsayarak, sanatsal uygulamadaki izlerinin tespit etmeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda araştırmada, 1960 sonrası çağdaş eserlerinde anı belleğini içeriksel olarak kullanan ve örnekleme alınan çağdaş sanatçıların eserlerindeki içeriksel yapının, otobiyografik araştırma yöntemiyle ortaya çıkartılması amaçlanmaktadır.
Psikanalitik analiz yöntemi, görsel sanatlarda ortaya koyulan eserde sanatçının yaşamsal deneyimleri, travmaları, benliğine dair izleri ve psişik yapısına ilişkin izleri tespit etmeyi amaçlamaktadır. Ortaya çıkartılması amaçlanan olgular,... more
Psikanalitik analiz yöntemi, görsel sanatlarda ortaya koyulan eserde sanatçının yaşamsal deneyimleri, travmaları, benliğine dair izleri ve psişik yapısına ilişkin izleri tespit etmeyi amaçlamaktadır. Ortaya çıkartılması amaçlanan olgular, sanatçının eserinde yer alan otobiyografiye ilişkindir. Sanatçıların psişik yapısı incelenirken kimi zaman yaşamsal deneyimlerle ve de sanatçı psişesindeki erken dönem etkilerle, iki sanatçının da Feminist yaklaşımla otobiyografik eserler ortaya koydukları tespit edilmiştir. Feminist sanatçılar, toplumsal cinsiyet eşitliği, kadının hak ve özgürlüklerini savunmayı amaçlarken, kendi yaşamsal deneyimleri üstünden bunu gerçekleştirmiş ve kendi psişik yapılarında, bilinçdışında feminist yaklaşıma ilişkin olguların sanata aktarılması da söz konusu olmuştur. Bu bağlamda, araştırmada, Feminist Sanatta, öne çıkan iki kadın sanatçı Louise Bourgeois ve Tracey Emin'in ortaya koyduğu eserler üzerinde, psikanalitik analiz yöntemiyle, psişik yapılarının incelenmesi, otobiyografik olguların ortaya çıkarılmasıyla birlikte yaşamsal deneyimler ve sanatçı psişesindeki feminist olguların tespiti de amaçlanmaktadır. Araştırmada, örnekleme alınan iki kadın sanatçının, deneyimlerinden kaynaklı, pasikanalitik bağlamda bireyin var oluşsal gelişiminde mevcut olan durumlarla, bilinçdışında yer alan olgulardan Feminist olguları ortaya koyduğu tespit edilmiştir.
Proje, tasari gelistirme, hayal etme ve planlama anlamina gelmektedir. Ayrica, sonucu gosteren bir kelime olmak yerine, sureci ifade etmektedir. Ogrenme olayinin bir surecte, bir kurguyla ve tasariyla olan sekli ise projeyle ogrenmedir.... more
Proje, tasari gelistirme, hayal etme ve planlama anlamina gelmektedir. Ayrica, sonucu gosteren bir kelime olmak yerine, sureci ifade etmektedir. Ogrenme olayinin bir surecte, bir kurguyla ve tasariyla olan sekli ise projeyle ogrenmedir. ‘Proje tabanli ogrenme’ tumcesindeki ‘tabanli’ kelimesi ise kurguyla ogrenme surecinin bir hedef olmak yerine surecin onemli oldugu bir yapilanmayi anlam bakimindan vermektedir. Yeni Medya konusunda ise teknolojide yasanan gelismeler, insanligi hem iletisim ve etkilesim yonunden etkilemis, hem de tum yasam bicimini degistirmistir. Medya kavrami, televizyon, radyo basili yayini isaret etmektedir. Ancak bilgisayar kullanimi, internet ve kuresellesme ile birlikte medya kavrami yeni medyaya donusmustur. Cunku internetin olanaklarina sahip her arac bir yeni medya aracina donuserek bireye sinirsizligi sunmaya baslamistir. Teknolojik gelismelerden toplumun bir parcasi olan sanatci da etkilenmis ve postmodern sanatta alan kaliplarinin yok olmasiyla, sanatcil...
ÖZ Proje, tasarı geliştirme, hayal etme ve planlama anlamına gelmektedir. Ayrıca, sonucu gösteren bir kelime olmak yerine, süreci ifade etmektedir. Öğrenme olayının bir süreçte, bir kurguyla ve tasarıyla olan şekli ise projeyle... more
ÖZ Proje, tasarı geliştirme, hayal etme ve planlama anlamına gelmektedir. Ayrıca, sonucu gösteren bir kelime olmak yerine, süreci ifade etmektedir. Öğrenme olayının bir süreçte, bir kurguyla ve tasarıyla olan şekli ise projeyle öğrenmedir. 'Proje tabanlı öğrenme' tümcesindeki 'tabanlı' kelimesi ise kurguyla öğrenme sürecinin bir hedef olmak yerine sürecin önemli olduğu bir yapılanmayı anlam bakımından vermektedir. Yeni Medya konusunda ise teknolojide yaşanan gelişmeler, insanlığı hem iletişim ve etkileşim yönünden etkilemiş, hem de tüm yaşam biçimini değiştirmiştir. Medya kavramı, televizyon, radyo basılı yayını işaret etmektedir. Ancak bilgisayar kullanımı, internet ve küreselleşme ile birlikte medya kavramı yeni medyaya dönüşmüştür. Çünkü internetin olanaklarına sahip her araç bir yeni medya aracına dönüşerek bireye sınırsızlığı sunmaya başlamıştır. Teknolojik gelişmelerden toplumun bir parçası olan sanatçı da etkilenmiş ve postmodern sanatta alan kalıplarının yok olmasıyla, sanatçılar birtakım denemeler yapmaya başlamış ve Yeni Medya Sanatı ortaya çıkmıştır. Araştırmada, kuramsal alt yapı ile ilgili bilgilere ulaşmak adına literatür taraması yapıldığından dolayı, nitel araştırma özelliği taşımaktadır. Edinilen bilgiler ışığında, proje tabanlı eğitim modeli kullanılarak yapılan sanat projesinin analizi yapılmakta ve proje tabanlı eğitimde sanat projesi örneği olarak alana katkı sağlanması amaç edinilmiştir. Dokuz Eylül Üniversitesi, Doktora Programı dersi olan İleri Resim Tasarımı Dersi, yürütücüsü tarafından proje tabanlı eğitim modelinde ilerlemektedir. Araştırmada, sanat projesi olarak 'Çağdaş Sanatta Dijitalleşme ve Media Art' başlıklı uygulama başlangıcında çıkış kaynağı olarak sanatçı Candaş Şişman örneği verilmiştir. Yeni Medya Sanatı ve Şişman'ın eserleri çıkışlı gerçekleştirilen uygulama, proje tabanlı sanat öğrenimi örneği olarak paylaşılmakta ve proje tabanlı öğrenmede sanat projesi niteliklerine uygun bulunmuştur. ARTICLE INFO ABSTRACT Project means designing, imagining and planning. It also refers to a process rather than a word that show the result. The form of the learning event in a process, with a fiction and a bill is learning with a project. The word "based" in the sentence "project-based learning" gives the meaning of a structured process in which the process of learning is important, rather than being a target. Regarding New Media, developments in technology have affected humanity in terms of communication and interaction and changed the whole life style. The concept of media refers to television and radio broadcast. However, with the use of computers, internet and globalization, the concept of media has turned into new media. The artist, who is a part of the society, was also affected by the technological developments, and with the disappearance of the field patterns in postmodern art, the artists started to make some experiments and the New Media Art emerged. In the research, it has qualitative research feature since literature search is made to reach the information about the theoretical infrastructure. In the light of the information obtained, the analysis of the art project using the project-based education model is analyzed and it is aimed to contribute to the field as an example of an art project in project-based education. Advanced Picture Design Lesson, which is Dokuz Eylul University, Doctorate Program, proceeds in the project-based education model by
Postmodernite, 20. Yüzyıl’ın ikinci yarısında çeşitli üslup ve yönelişler olarak, moderniteye tepki olarak ortaya çıkmıştır. Postmodernite ve Postmodernizm genellikle aynı anlamlarda kullanılmasına rağmen, Giddens, postmoderniteyi... more
Postmodernite, 20. Yüzyıl’ın ikinci yarısında çeşitli üslup ve yönelişler olarak, moderniteye tepki olarak ortaya çıkmıştır. Postmodernite ve Postmodernizm genellikle aynı anlamlarda kullanılmasına rağmen, Giddens, postmoderniteyi toplumsal ve kültürel gelişmeler olarak tanımlarken, postmodernizmi ise sanat alanında yaşanan gelişmeler olarak ortaya koyarak birbirinden ayırmıştır. Modern dönemde yaşanan iki büyük Dünya Savaşı, Avrupa ülkelerinin diğer ülkelere uygarlık götürme vaadiyle yaptıkları katliamlar, soykırım gibi nedenlerle, akılcılığa ve ilerlemeye olan güven azalmış ve modernizme başlayan tepkiler postmodernizmin doğmasına neden olmuştur. İlk olarak modernizmin insanı hapseden tasarımına tepki olarak mimaride gelişen postmodernizm, daha sonra diğer sanat dallarında ve kültürel toplumsal yaşantıda kendisini göstermiştir.
Araştırma problemi ile ilgili verileri toplamak için ilgili literatür taraması yapılmıştır. Araştırma nitel araştırma özelliği taşımasından dolayı, tarama modelleri kapsamında belgesel tarama modelindedir. Postmodernite’de parçalanan gerçeklik ve mekân ile birlikte sanatta da değişen beden algısının ilgili literatüre dayalı olarak derinlemesine incelenmesi, bu tezin temel amacını oluşturmaktadır.
Araştırmada, Postmodernite’de sosyal, kültürel, bilinçsel anlamda gerçekleşen parçalanma ile bağlantılı olarak, Postyapısalcı teori, yapısöküm ya da yapıbozum kuramı ve Deconstruction adlı düşünsel yaklaşımlar ışığında, Postmodern dönemde gerçekleşen değişimlerle birlikte sanatta gerçeklik, mekan ve beden algısındaki dönüşümler incelenmektedir. Önerilen araştırmada, bedenin kendisi bir gerçeklik, bellek, yazı, iktidar ve dolayısı ile mekân olarak incelenmektedir. Araştırma kapsamında, özellikle 1960 ve sonrası gövde sanatı örnekleri üzerinden Postmodernite’de parçalanan gerçeklik ve mekâna bağlı olarak sanatta da değişen beden algısı değerlendirilmektedir.
Fotoğrafın icadına kadar olan süreçte mimetik anlayışla gerçeklik sunmaya çalışan sanatçılar fotoğrafın icadıyla iç dünyaya yönelmişlerdir. Özellikle Kübizm’de gerçeklik algısı mümkün olduğunca parçalanmış eserler üretilmiştir. Postmodern dönemde ise gelişen teknoloji ile gerçeklik sorgulamaları en üst seviyeye çıkmıştır. Bu konuda Baudrillard’ın Simülasyon kuramı büyük önem taşımaktadır. Baudrillard, gerçekliğin yerini alan sanal bir gerçekliği vurgulamaktadır. Bununla bağlantılı olarak da, postmodern sanatta gerçeklik algısı da değişmiş ve parçalanmıştır.
Postmodern dönemde bir diğer sorgulamaların hedefinde olan konu ise mekan konusudur. Kübizm’le birlikte hem tuval mekanında mekan algısının parçalanması söz konusu olmuş, hem de daha sonra 1950’lerde asamblaj tekniğinin sanatta uygulanmasıyla birlikte tuval mekanının sınırlarından çıkılarak yeni olanaklar sağlanmıştır. Postmodern düşüncenin farklı disiplinleri etkileyen en önemli özelliği; bütünsellik yerine parçalı yapıyı ortaya koymasıdır. Bunun için özellikle eserlerde kolaj, pastiş, alıntılama, metinlerarasılık oldukça fazla görülen tekniklerdir. Postmodern sanat konusunda gerçekleşen mekan sorgulamaları bağlamında ise, Kübizm’le başlayan mekanın parçalanması ve daha sonra asamblajın bir üst noktaya taşınmasıyla Postmodern sanat biçimi olan enstalasyon sanatı ortaya çıkmıştır. Enstalasyon sanatı, Performans Sanatı ve kavramsal düzenlemelerle modern sanatın tuvalde kendisine yer bulan mekan anlayışı parçalanmıştır. Postmodern dönemde simülasyon kuramıyla bağlantılı olarak sanal mekan algısı meydana gelerek bu algı parçalanmıştır. 1960’lı yıllardan itibaren en önemli mekan sorgulaması olan galeri mekanının sorgulanması ise tartışılan bir diğer önemli konudur.
Bedenin parçalanması incelendiğinde, gerçeklik ve mekan algısının parçalanmasından farklı olarak, sanat tarihinde bedeni parçalama 1500’lü yıllara kadar gitmektedir. İlk olarak, Andreas Vasalius bedeni parçalayarak incelemelerde bulunmuştur. Ardından, kilise tarafından yasak olmasına rağmen, Leonardo Da Vinci, bedeni parçalayarak incelediğini kanıtlar nitelikte çizimler yapmıştır. Bedeni parçalama Romantizm’de ise, savaş sonrası insana yapılan işkenceleri ortaya koymak adına Goya ve Gericault tarafından resmedilmiştir. Kübizm’de ise, gerçeklik ve mekan konusunda meydana gelen parçalanmalarda olduğu gibi, beden konusunda da parçalanma yaşanmaktadır. Postmodern dönemle birlikte, Performans sanatı, Body Art gibi sanat alanlarıyla birlikte beden sanatın nesnesi haline gelmiş ve bedeni kullanış açısından beden algısı parçalanmıştır. Ayrıca, Baudrillad’ın Simülasyon Kuramıyla sanal beden, bedensizleşme gibi ütopik amaçlarla sanal bir yaşam isteği bulunmaktadır. Teknolojik değişimler, beden algısında değişikliklere ve beden algısının parçalanmasına neden olmuştur. Gerçek ve gerçekdışı olanın birbirinden ayrılamaması, bedenin parçalanması, benlik, bütünlük duygusunu kaybetmiş olma, kaos ve belirgin olmamanın baskın olduğu ortamda, bilinç de parçalı bir hal almıştır.
Araştırmada yukarıda belirtilen hususlar dahilinde, Postmodern dönem içerisinde ortaya koyulmuş ve parçalanan gerçeklik mekan ve bedeni barındıran çağdaş sanat eserlerinden seçili örnekler üstünde ontolojik çözümleme yöntemi de uygulanmıştır. Örnekler üzerinden, içeriksel ve biçimsel olarak postmodern sanatta parçalanmanın nedenleri eserlerdeki real ve irreal varlık katmanları aracılığı ile ortaya koyulmaya çalışılmıştır.
Jean Baudrillard gerçekliğin algısında, geleneksel anlamda gerçekliğin olmadığını, bu gerçekliğin yerini bir hipergerçekliğin aldığını ve bu bağlamda postmodern birey ile tüketim kültürünü bu değişim çerçevesinde inceleyerek simülasyon... more
Jean Baudrillard gerçekliğin algısında, geleneksel anlamda gerçekliğin olmadığını, bu gerçekliğin yerini bir hipergerçekliğin aldığını ve bu bağlamda postmodern birey ile tüketim kültürünü bu değişim çerçevesinde inceleyerek simülasyon kuramını ortaya koymuştur. Baudrillard’a göre hipergerçeklik ve simülasyon aynı şeyi işaret etmektedir. Her şey bir simülasyona dönüşmüştür ve simülasyonlar tüketim toplumunun bir parçası olarak ona hizmet etmektedir. Baudrillard, kapitalizmin tüketim toplumunun ortaya çıkmasına neden olması ile postmodern bireyin mecburen bu döngünün içinde kaldığını söyler. Baudrillard’ın simülasyon teorisi, Postmodern birey ve tüketim kültürü konusunda düşünceleri sanat eserlerinde ele alınmış ve filmlerde yer yer göndermelerle ya da filmin ana konusu olarak izleyiciye sunulmuştur. Bu bağlamda, araştırmada temel problem olan film ve sanatsal ürünlerde simülasyon, tüketim kültürü ve postmodern birey düşüncelerinin ilişkisel çözümlenmesi; örnekleme alınan Ana Medieta, Barbara Kruger, Stelarc, Andy Warhol, Jenny Seville, Barbara Kruger gibi sanatçılar ve Şabaniye filmi, Matrix filmi ve Aahh Belinda!. filmi üstünden yapılmaktadır.
Einfühlung kavramını yerine geçme, dahil olma yaklaşımları ile bu araştırma yazısında tanımlamaya gidilmiştir. Bu yaklaşımların sanatsal ifade sürecinde Einfühlung kavramı, Tracey Emin’in ‘‘1963-1995 Yılları Arasında Uyuduğum Herkes’’,... more
Einfühlung kavramını yerine geçme, dahil olma yaklaşımları ile bu araştırma yazısında tanımlamaya gidilmiştir. Bu yaklaşımların sanatsal ifade sürecinde Einfühlung kavramı, Tracey Emin’in ‘‘1963-1995 Yılları Arasında Uyuduğum Herkes’’, (Everyone I Have Ever Slept With 1963-1995), ve ‘Yatağım’ (My Bed) eserleri örnekleminde çözümlenmiştir. Çözümlemede temel nokta izleyici-kendisi(sanatçı)-yerine koyma birleşiminde einfühlung’un gerçekleşimi eserlerin oluşumunda yer almasıdır. Einfühlung kavramının ikincil çözümlenmesinde eserlerde ki Einfühlung kavramının sanatsal ifadeye dahil edilmesi sürecindeki etken- etkilenen incelenmiştir. Bu yaklaşımda eserlerde etken-etkilenen yaklaşımını analiz etmede en önemli aşama araştırmanın temel yaklaşımına sorulan soru einfühlung’u izleyiciye aktarılma ve aktarma sürecindeki metafor kullanımlarının ilişkisel anlamları çözümlenmeye dahil edilmesi açısından önemlidir.
Özet Proje, tasarı veya tasarı geliştirme, hayal etme ve planlama anlamlarına gelmekle birlikte, sonucu gösteren bir kelimenin aksine, bir kurguyu ifade eden bir kelimedir. Yani proje kelimesinin anlattığı şey süreçtir. Proje ile öğrenme... more
Özet Proje, tasarı veya tasarı geliştirme, hayal etme ve planlama anlamlarına gelmekle birlikte, sonucu gösteren bir kelimenin aksine, bir kurguyu ifade eden bir kelimedir. Yani proje kelimesinin anlattığı şey süreçtir. Proje ile öğrenme ise öğrenme olayının bir süreçte, bir kurguyla ve tasarıyla olan şeklidir. 'Proje tabanlı öğrenme' tümcesindeki 'tabanlı' kelimesi ise kurguyla öğrenme sürecinin bir hedef olmak yerine, alt yapı unsuru olduğunu, sürecin önemli olduğu bir yapılanmayı anlam bakımından katmaktadır. Proje tabanlı eğitim veren bir eğitim kurumu da Reggio Emilia Yaklaşımı ile eğitim veren okullardır. II. Dünya Savaşının yıkımının ardından, İtalya'nın Reggio Emilia kentine 50 km uzaklıkta, ailelerin çocukları için okul kurma girişimi çok yankı uyandırmış ve bu girişimci ailelere katılan Malaguzzi bu okulun eğitim felsefesinin temellerini atmıştır. Malaguzzi ve öğretmen arkadaşları, çocuklarda kendi kendine, birbiriyle ve diğer yaş gruplarıyla ilişkiyle ve çevreyle ilişkileri sonucu öğrenmenin gerçekleştiğini tespit etmişlerdir. Reggio Emilia okullarında çevre üçüncü öğretmen olarak kabul edilmektedir. Çünkü öğrenmeyi aktif hale getiren çevredir. Bu nedenle, çevre zengin nesnelerle donatılmıştır. Reggio Emilia yaklaşımında çocukların öğrenmesi proje tabanlı olarak gerçekleşmektedir ve bu projelerde çocuklar, bilim adamı, ressam, yazar vb. birer karakteri canlandırarak bilgiyi edinmektedir. Bu yaratıcılığı ve sorgulamayı destekleyen bir yöntem olarak kabul edilmektedir. Proje tabanlı eğitim, öğrencilerin çevrelerini anlamaları, sorunları çözmeleri ve iletişim becerilerini geliştirmelerini sağlamaktadır. Reggio Emilia okullarında, projeler için çeşitlilik gösterecek fikirlerin paylaşılması ve çocukların denemeler yapabilmesi için olanak sağlanmaktadır. Öğretmen ise proje süreciyle alakalı olarak çocukların konuşmalarının, çalışmalarının ve etkinliklerinin verilerini incelemekte ve analiz etmektedir. Reggio Emilia eğitimcileri, sanat projelerinde doğal bilimlerini sanatın içine ekleyerek öğrenciye vermektedir. Reggio Emilia yaklaşımı doğal hayatla ilişkili projelerin nasıl üretileceği konusunda eğitimcilere örnek niteliği taşımaktadır. Bu yaklaşımda çocuk hem sanat öğrenimini gerçekleştirmekte, hem de doğal bilimlerde kazanımlarını elde etmektedir. Ayrıca tam tersi şekilde bilimsel projelerde de sanat etkinlikleri yer alabilmektedir. Reggio Emilia yaklaşımı olan okullarda yapılacak etkinliklerde sanat kelimesinin yerine proje kelimesi kullanılmaktadır. Sanat bu okullarda çocuğun kendisini ifade etmesini sağlayan bir araçtır. Çünkü, plastik sanat çalışmaları, hayatın, duyuların ve anlamlandırmanın en iyi yoludur. Anahtar Kelimeler: Reggio Emilia, Proje Tabanlı Eğitim, Sanatsal Öğrenme, Sanat Projesi. Abstract Project means desing or desing development, imagine and planning and a word that expresses fictions. Learning with the project is the form of the learning event in a process, with a fiction and a design. The word 'based' in the 'project-based learning' sentence adds that the process of editing with fiction is meaningful, rather than being a target, and a structuring in which the process is important. Another
Pre Historik dönemde insanlar inanç sistemleri gereği ana tan- rıça kültlerine ihtiyaç duymuşlardır. Bu ana tanrıça kültleri kendisine inanan- lara bereketi ve bolluğu getirmiş ve aynı zamanda onların şehirlerini koruma görevlerini... more
Pre Historik dönemde insanlar inanç sistemleri gereği ana tan- rıça kültlerine ihtiyaç duymuşlardır. Bu ana tanrıça kültleri kendisine inanan- lara bereketi ve bolluğu getirmiş ve aynı zamanda onların şehirlerini koruma görevlerini üstlenmişlerdir. Bu ana tanrıçaların kültürlere göre kült heykelleri ve isimleri değişse de insanların onlara atfettikleri anlamlar benzerlik göster- mektedir. Anadolu’da Neolitik dönem ve sonrası incelendiğinde; ana tanrıça kültü olarak Hitit ve Frigler-Kibele ve Kubaba’ya inanmıştır. Ana tanrıça kültü, toprağın bereketini, doğumu simgelemekle birlikte, şehrin koruma görevini de üstlenerek kendisine inananlar tarafından tapınılmaktadır. Anadolu’da bereket kültü olan ana tanrıçaya inanılması toprak ile ilişkilendirilmesine neden olmuş- tur. Ana tanrıçaya inananlar onun için heykeller yapmışlar ve tapınaklar yapa- rak ona duydukları saygıyı ortaya koymaya çalışmıştır. Ana Tanrıça, Yunan kültürünün etkisiyle, örnekleme alınan Efes kentinde Artemis’e, Afrodisyas kentinde Aphrodite’e dönüşmüş; bereket sembolü ve doğurganlıkla olan ilişki- sini kaybetmemiştir. Bu tanrıçaların adına yapılan heykeller onun doğurganlığı, bereketi ve tüm her şeyin koruyucusu özellikleriyle betimlenmiştir. Bu bağ- lamda, araştırmanın örneklemine Efes Antik kentinde inanılan Artemis ve onun adına yapılmış Artemis tapınağı ve Afrodisyas antik kentinde inanılan Aphro- dite ele alınarak, Anadolu kültüründe yer alan- Erken Anaerkil Dönem Ana Tanrıça (Mitolojik Ana) kültüyle benzerlikleri üzerinden bağlantısı incelen- mektedir.
Francis Bacon’a göre insan zihni; kuruntularını, yarattığı put metaforları ile ortaya koymaktadır. Bacon’ın Modern deneyciliğin teorik alt yapısını oluşturmak adına ortaya koyduğu putlar metaforuna göre, insan zihni bilimsel yöntemde... more
Francis Bacon’a göre insan zihni; kuruntularını, yarattığı put metaforları ile ortaya koymaktadır. Bacon’ın Modern deneyciliğin teorik alt yapısını oluşturmak adına ortaya koyduğu putlar metaforuna göre, insan zihni bilimsel yöntemde yakalayacağı başarıya ancak bu putları yıkarak ulaşabilir. Putlar metaforunda bir simülasyon algısı oluşturarak gerçekliğin yerini alan bir yanılsamadan bahsedilmektedir. Simulasyon teorisinde günümüzde teknolojik gelişmelerle birlikte daha somut olarak simülasyonlar gerçekliğin yerini almaktadır. Moderniteden postmodern döneme teknolojik gelişmelerle birlikte insanın gerçeklik algısında değişimler oluşmuştur. Bu değişimler ise Jean Baudrillard tarafından Simülasyon veya Hipergerçeklik incelemeleri ile ortaya koyulmaktadır. Bu bağlamda araştırmada zihinde oluşan yanılgılar, metaforik anlatımlar ve gerçekliğin sorgulandığı yanılsama ile Jenny Holzer ve Cindy Sherman’ın eserleri Baudrillard’ın Simulasyon Kuramı ve Francis Bacon’un Put Metaforu yaklaşımının ilişkisel çözümlenmesi yapılarak örnekleme alınan eserler üzerinden gerçekliğin yansımaları yorumlanmıştır.
Yabancılaşma kavramı, yabancılık çekme duygusuyla ortaya çıkan bir durum olarak, bireyin içerisinde bulunduğu durumu kabul edememesidir. Yabancılaşma kavramı, bireyde görülen kendine, topluma ya da nesneyle oluşturduğu bağdan kopması... more
Yabancılaşma kavramı, yabancılık çekme duygusuyla ortaya çıkan bir durum olarak, bireyin içerisinde bulunduğu durumu kabul edememesidir. Yabancılaşma kavramı, bireyde görülen kendine, topluma ya da nesneyle oluşturduğu bağdan kopması olarak tanımlanabilmektedir. En genel tanım olarak, yabancılaşma kavramı, bireyin toplumdan uzaklaşmasına ilişkin bulundurduğu duygulardır. Yabancılaşma, psikolojik sonuçları olan bir durum olsa da, sosyolojik, ekonomik ve kültürel gibi çevresel faktörler sonucunda bireyin verdiği tepki olarak kabul edildiğinden, sosyoloji, psikoloji ve felsefe alanlarında kuramsal yaklaşımlar ortaya koyulmuş, hatta disiplinlerarası boyutta araştırılmış bir konudur. Yabancılaşmanın her dönem bireyde görüldüğü çeşitli araştırmalarda belirtilse de, modern dönemde ortaya çıkan akılcılıkla, endüstrinin getirileriyle bireyin yabancılaşma durumu yaygın hale gelmiştir. Modern dönemin ardından Postmodern dönemle, Post-endüstriyel yapılanmanın ve günümüz sanal dünya/teknolojinin bireyi dönüştürmesiyle, bireylerde yabancılaşma durumunun gözlemlenmesi en üst seviyelere ulaşmıştır. Toplumsal, felsefi ve psikolojik boyutları bulunan yabancılaşmanın toplumsal yapının bir parçası olan sanatçı psikolojisinde ve bu bağlamda üreten birey olarak sanatsal üretimlerinde kendisini göstermesi söz konusudur. Toplumsal açıdan yaşanan değişimlerle ortaya çıkan psikososyal etkilerden ortaya çıkan yabancılaşma, sanatçıların eserlerinde kimlik, beden, göç, ırkçılık, savaş, kültür, travmalar (kişisel ya da toplumsal) gibi kavramlar üstünden eserlerde kendisini göstermektedir. Çağdaş sanatın sınırsız malzeme olanakları içerisinde, yeni medya sanatında da içeriksel olarak yabancılaşmanın konu edildiği eserler sıklıkla kendisini göstermektedir. Toplumsal yapının bir parçası olan sanatçı, yabancılaşma durumunu yaratıcı güce çevirerek, sanatsal motivasyona dönüştürmüştür. Bu bağlamda, araştırmada, çağdaş sanat akımlarından, yeni medya sanatında, sosyal ve kültürel açıdan yabancılaşma durumunu sanatsal uygulamalarında sanatsal bir motivasyona dönüştürerek eserler üreten sanatçıların eserleri incelenmektedir.